Fundanur Öztürk – Esra Yalçınalp
6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, ilk kez Konya Teknik Üniversitesi tarafından Kahramanmaraş’taki Palmiye ve Hamidiye siteleri için hazırlanan bilirkişi raporlarında kamu görevlileri “asli kusurlu” sayıldı.
Resmi rakamlara göre en az 50 bin kişinin hayatını kaybettiği depremle ilgili dosyalarda henüz hiçbir kamu görevlisi sanık sıfatıyla yer almadı.
İsias Otel, Ezgi Apartmanı, Sait Bey Apartmanı ve Ebrar Sitesi gibi simge davalardaki bilirkişi raporlarında dahi kamu görevlileri “tali kusurlu” sayıldı.
Ancak Konya Teknik Üniversitesi’nin Kahramanmaraş’taki Palmiye ve Hamidiye sitesinde yıkılan bloklarla ilgili bilirkişi raporunda, sadece müteahhitler ve mühendisler değil, belediye görevlileri de asli kusurlu bulundu.
Depremde toptan bir şekilde göçen Hamidiye sitesinin bilirkişi raporunda, binanın “mühendislik ilkelerine aykırı bir biçimde” projelendirilip inşa edildiği belirtiliyor:
“Deprem sırasında meydana gelen toptan göçmenin ana nedeni, hazırlanan ve onaylanan projenin gerek 1975 gerekse 1998 deprem yönetmelikleri ve normlarına uygun olmaması, ilgili mercilerde bu hatalı projenin onaylanmış olması ve söz konusu hatalı hazırlanan projenin yerinde sorgulanmadan uygulanmasıdır. Projede yönetmelik normlarının dışında olan uygulamalar, tolere edilebilir hataların çok üzerindedir.”
‘Bu rapor kamu görevlilerinin korunmasının sonu gibi görünüyor’
Şimdiye dek binlerce bilirkişi raporunda idare görevlilerinin tali kusurlu bulunduğunu söyleyen Dr. İnşaat Mühendisi ve Avukat Levent Mazılıgüney, “Bu iki binadaki çok fahiş hatalar sebebiyle, idare personelini sorumluluktan azade tutamamışlar” diyor.
Palmiye sitesinde hayatını kaybedenlerin avukatı Ömer Faruk Tütüncüoğlu ise kalitesiz malzeme, donatı yetersizliği ve zeminle ilgili problemler tespit edilen binayla ilgili kamu görevlilerin ‘kasta varan ihmalleri’ olduğunu değerlendiriyor:
“Bugüne kadar bilirkişi raporları ve ceza dosyalarında kamu görevlileri, siyaset ve menfaat dayanışması içinde korundu. Ancak buna bir son verilmesi gerekiyordu ve bu bilirkişi raporu bunun başlangıcı gibi görünüyor.”
‘Binada perde duvar yok, zemin etüdü yapılmamış’
Konya Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan Hamidiye sitesindeki apartmanın bilirkişi raporunda, Belediye Yapı Kontrol Birimi; müteahhit, statik proje müellifi ve statik fenni mesul ile birlikte “asli kusurlu” sayıldı.
Peki, rapora göre bu binanın çökmesine neden olan ‘tolere edilemez’ hatalar neydi?
Bilirkişi raporundaki tespitlere göre; Hamidiye sitesinin projesinde zemin etüdü yapılmamıştı, kiriş ve donatı alanları yetersizdi, oturma analizi yapılmamıştı, statik proje içeriği yetersizdi ve yapım aşamasında kalitesiz malzeme kullanılmıştı.
Bilirkişilerin tespitine göre, binada hem perde duvar bulunmuyordu hem de kolonlarda, kirişlerde ve kirişler için gerekli donatılarda yetersizlikler vardı.
Özellikle depremlerin oluşturduğu yatay yüklerin karşılanmasında kilit rol oynayan perde duvarlar, yapılardaki beton ve demirden oluşan duvarlar ve bu sebeple binalarda belli miktarda perde betonlar olması gerekir.
Projedeki donatılara ilişkin pek çok veri ‘fiziki olarak mümkün olmayacak’ kadar hatalıydı ve kullanılan malzemeler yönetmeliklere uygun değildi.
Kolonlar ise hem 1975 hem de 1998 yönetmeliklerine aykırı planlanmıştı; hatta üst kattaki kolonlar, zemin kattaki kolonlardan daha büyük boyutlarda planlanmıştı ve “mühendislik ilkelerine uymayan” bir durum ortaya çıkmıştı:
“Deprem açısından en önemli elemanlar olan perde duvarların yapıda kullanılmaması önemli bir hatadır. Deprem yüklerini taşıyan kolonların planlarında önemli hatalar belirlenmiştir. Taşıyıcı sistem elemanlarının ilgili deprem yüklerine cevap verebilecek ebatta ve süneklikte olmadığı görülmektedir.”
“Deprem sırasında kritik öneme sahip donatılardan etriyelerle ilgili hiçbir detayın verilmediği, kolonlarda konulan etriye çap ve aralıklarını belli olmadığı görülmüştür.”
“Kolonların kiriş birleşim bölgelerinde ise etriye kullanılıp kullanılmadığı belirsizdir. Bu durumda inşaat sırasında da yönetmeliklere aykırı şekilde, kolonlarda etriye sıklaştırması yapılmadığı izlenimi doğmaktadır.”
İnşaat çeliğinin bükülmesiyle elde edilen etriye, kolonlarla kirişlerin birleşim yerlerinde sağlamlık sağlar ve birkaç düşey demiri bir arada tutar. Düğüm noktası denilen birleşim yerlerinde sık kullanılması gerekir.
‘Hamidiye sitesinin müteahhidi, aynı zamanda dönemin belediye imar müdürüydü’
Raporda, tüm bu aykırılıklar hakkında, “Uygulama aşamasında bu hataların fark edilerek projenin revize edilmesinin talep edilmesi beklenir” ifadesi yer alıyor.
Hamidiye sitesinde yakınlarını kaybeden ve davanın avukatlarından Avukat Kübra Kırmacı’ya göre, rapordaki bu ifadeyle kamu görevlilerinin sorumluluğuna işaret ediliyor:
“Belediye görevlileri, bu boyutta hatalar içeren ve hiçbir yönetmeliğe uymayan bir projenin revize edilmesini istemek yerine onayladıkları için asli kusurlu bulundu. Projedeki hatalar gözden kaçmayacak kadar büyük, yani hiç incelenmeden doğrudan imzalanmış.”
“Tolere edilebilirliğin çok üzerinde olan bu hatalar sonucunda sanıkların taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan değil, olası kastla birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan yargılanması gerekiyor.”
Avukat Kırmacı, tutuklu bulunan müteahhit A.K.’nin, inşaat yapıldığı sırada aynı zamanda belediyede imar müdürü olduğunu söylüyor:
Kamu görevlisi olduğu için başka bir iş yapması yasak olan A.K.’nin, kağıt üzerinde imza yetkisini kardeşi A.K.’ye verdiğini kaydediyor:
“A.K. ifadesinde, o dönem belediye imar müdürü olduğu için binayı abisinin imzasıyla inşa ettiğini söylüyor. Zaten herkes de müteahhit olarak abisini değil kendisini biliyor. Yani projeyi kendileri yazmış, kendileri onaylamış.”
Palmiye sitesinde halen üç kişi bulunamadı
Kahramanmaraş’ta altı bloklu Palmiye Sitesi’nin üç bloku yıkıldı, 150’den fazla kişi hayatını kaybetti ve üç kişi ise bulunamadı.
C blokta annesini, babasını ve kardeşini kaybeden İrem Türkmener Karslı, dokuz aydır bu raporu beklediklerini anlatıyor.
Sitede hayatını kaybedenlerin sayısının hala arttığını söyleyen Karslı, babasını depremden iki ay sonra DNA eşleşmesiyle bulabildiğini söylüyor.
Karslı, “Perde betonları aynı yönde yapılmış, kolon ve kiriş boyutları farklı. Zeminden çatı katına kadar çoğu şey yanlış ama bu kadar kusurlu bir projeyi onaylayıp inşa etmişler ve insanlar 15-20 yıl burada oturdu” diyor.
Yine Konya Teknik Üniversitesi’nin hazırladığı rapora göre binadaki kiriş ve kolon donatıları yetersizdi, oturma analizi yapılmamıştı, zemin araştırması yetersizdi, statik proje içeriği yetersizdi ve yapım aşamasında kalitesiz malzeme kullanılmıştı.
Bu ve diğer ihmallerin proje aşamasında kontrol edilmesi gerektiğini söyleyen bilirkişiler, yapı ruhsatlarında proje kontrollerinden sorumlu olan belediye görevlilerini “asli kusurlu” saydı.
Mazılıgüney’e göre Palmiye sitesi C bloktaki en önemli problem, mimari projeyle statik projenin birbirinden “büyük oranda farklı” olması:
“Bu sağdan soldan toplama bir proje gibi görünüyor. Statik proje kendi içerisinde de çok ciddi farklar içeriyor. Bir kontrol yapılmış olsa, bunlar ilk fark edilecek şeylerdir. Demek ki hiç kontrol yapılmamış ve sadece imza atılmış.”
Mazılıgüney raporda sadece belediye proje kontrol biriminin asli kusurlu sayılması ve belediye yapı kontrol biriminin “tali kusurlu” sayılmasını eleştiriyor:
“Burada sadece projeyi kontrol eden değil, yapımı kontrol eden de asli sorumludur. Proje aşamasındaki problemlerin, yapım aşamasındaki mühendisler tarafından da incelenip giderilmesi gerekirdi. Dolayısıyla idarenin yapımı kontrol eden birimleri de asli sorumludur.”
Avukat Tütüncüoğlu da diğer kamu görevlilerinin de asli kusurlu olarak davaya dahil edilmesi gerektiğini belirterek, “Hepsi bir bütün. Tabii ki belediye ayağı çok önemli ama bakanlık ayağı da var” diyor.
Bilirkişi raporları kusur kararı verebilir mi?
Soruşturma aşamasında savcılıkların istediği bilirkişi raporları, deprem davalarında kritik öneme sahip.
Eğer bilirkişiler kamu idarecileri hakkında “tali kusur” değerlendirmesi yaparsa, kurum idarecileri personellerini dosyaya şüpheli olarak dahil etmemek, yani soruşturma izni vermemek için bu durumu bir bahane olarak kullanabiliyor.
Mazılıgüney, bilirkişilerin kişiler hakkında asli ya da tali kusur kararına ulaşamayacağını, bu kararı ancak mahkemelerin yargılama sonunda verebileceğini değerlendiriyor:
“Şu ana dek binlerce dosyada, kamu görevlileri bilirkişilerce tali kusurlu sayıldı, idareler de bu bahaneyle sorumlu görevliler hakkında soruşturma izni vermedi.”
“Halbuki, bilirkişilerin ‘tali-asli’ kusur kararı verme yetkisi olmadığı gibi, sorumlu idare görevlileri için soruşturma izni de gerekli değildir. Çünkü bu kişiler taksirle öldürmeden yargılanıyor ve bu soruşturma iznine tabi bir suçlama da değildir.”
“Bu yanlış uygulamayı bugüne kadar hep idare lehine kullandılar. Fakat bu iki binadaki çok fahiş hatalar sebebiyle, idare personelini sorumluluktan azade tutamamışlar.”
Mazılıgüney, kusur belirlemenin bilirkişiler açısından bir disiplin suçu doğuracağını belirtiyor:
“Bilirkişinin görevi kusuru ortaya koymaktır, kusurlu olanı ve kusur oranını belirlemek hakimin işidir. Bilirkişi, deprem yönetmeliğine göre hata yapıldığını ortaya koyar. Ancak bu hatalarda kimlerin sorumlu olduğunu yargımız tespit eder. Dolayısıyla asli/tali kusur kararlarını yargılama sonunda tüm tarafları dinledikten ve delilleri değerlendirdikten sonra mahkemeler verebilir.”